Eş Bağımlının Çocukluğu
Eş bağımlılığın oluşumunda aile yapısı ve eş bağımlı kişinin çocukluğu çok önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlar eş bağımlı olarak doğmazlar, eş bağımlılık aileye uyum sağlamak için sonradan öğrenilmiş bir olgudur ve çoğu zaman aynı aile dinamikleri tekrarlandığı için nesilden nesile aktarılmaktadır.
Bloğu düzenli takip edenler, “Narsistin Çocukluğu” isimli yazımı hatırlayacaktır. Bir çocuğun ne tür bir aile yapısında yetişerek ben-merkezci, kibirli bir duygusal manipülatöre dönüşmüş olabileceğinden bahsetmiştim.
Bu yazıda ise birçok yönden narsistlerin zıttı sayılabilecek benliksiz, fedakâr, manipülasyona açık eş bağımlıların aile dinamiklerinden bahsediyor olacağız.
Eş Bağımlılığa Kapı Aralayan Aile Sistemleri
1. Ailede bağımlı biri varsa:
Aile içerisinde alkol, uyuşturucu, kumar vb. bir bağımlılığı olan bir insan varsa, diğer aile üyeleri bu duruma bir şekilde adapte olmaya çalışırlar. Aile bütünlüğünü korumak için bu adaptasyonun gerekli olduğu düşünülür. Bu adapte olma durumu genellikle ailedeki bağımlılığı dışarıdan saklama ve kendi içinde gizleme şeklinde ortaya çıkar. Örneğin; anne kumar bağımlısı olduğu için tüm birikimini kaybetmemiştir, sadece bazı yanlış finansal hamleler yapmıştır.
Bağımlılık ailenin tüm fertlerini ne kadar etkiliyor olursa olsun, bu durum genellikle ya tamamen görmezden gelinir ya da etkileri küçümsenir. Bağımlılık çoğunlukla bir aile sırrı olarak saklanır ve her şey yolundaymış gibi davranılır. Bağımlılığın aileye yüklediği fiziksel, duygusal, maddi yüklerin hepsi ya inkâr edilir ya da ağırlıkları azımsanır. Mesela; alkol bağımlısı bir babaya ve eş bağımlı bir anneye sahip bir çocuk düşünelim. Bu çocuğa annesi tarafından “Baban seni aslında çok seviyor. Sadece bunu sana gösteremeyecek kadar hasta.” mesajı verilebilir. Bu durumda çocuk bağımlılığı nedeniyle kendisini ihmal eden babasının davranışlarını kendi zihninde aklarken, bir yandan da bağımlı babasının etrafında pervane olan annesini de bir kahraman gibi görebilir. Ancak çocuk sadece baba tarafından değil, aynı zamanda anne tarafından da istismara uğramaktadır. Bu çocuk bir yetişkin olduğunda zamanla babanın bağımlılığının kendisini kötü etkilediğinin farkına varabilse de çoğu zaman fedakâr ve cefakâr annesinin kendi üzerindeki kötü etkilerini kabullenmekte zorlanır.
Bu tarz ailelerde büyüyen çocuklar kendi doğrularına, kendi algılarına da yeterince güvenemez olurlar. Çünkü çocuklar ailelerine güvenmek isterler. Onların kendilerinin iyiliğini istediklerini, kendilerine dürüst davrandıklarını düşünmeye eğilimlidirler. Olaylar hakkında kendi algıları ile aile fertlerinin davranışları uyuşmadığında da bir ikilem yaşarlar.
2. Ailede bakıma muhtaç biri veya zihinsel hastalığı olan biri varsa:
Bazı ailelerde yardıma muhtaç bir aile büyüğü veya fiziksel veya zihinsel engeli olan bir ebeveyn veya bir kardeş olabilir. Bu durumda bağımlılığın olduğu ailedekine benzer şekilde, aile fertlerinin tutum ve davranışları yardıma muhtaç olan kişiye göre şekillenmeye başlar. Onun ihtiyaçları ön plana alınır ve çoğu zaman çocuklar da dâhil olmak üzere diğer aile üyelerinin ihtiyaç ve istekleri göz ardı edilir. Hatta çocuk ihtiyaç ve isteklerini ifade etmeye kalkarsa, ona fiziksel yardıma ihtiyacı olan kişi hatırlatılabilir ve çocuğun bir şey istediği için utanç duymasına ve aciz hissetmesine neden olunabilir. Çocuktan bakıma muhtaç kişiye yardım etmesi, onun ihtiyaçlarını karşılaması beklenebilir. Böylece hem çocuğun ihtiyaçları göz ardı edilmiş, hem de ona bir başkasının ihtiyaçlarının kendisininkilerden daha önemli olduğu mesajı verilmiş olur. Bu durumda çocuğa gereğinden fazla sorumluluk yüklenmiş ve çocuk-yetişkin rolleri tersine dönmüştür.
Fiziksel hastalıklar gibi zihinsel hastalıklara sahip bir aile ferdi de çocuğu negatif yönde etkileyebilir. Bu zihinsel hastalık, kişilik bozukluğu gibi zor tedavi edilir bir şey de olabilir veya depresyon gibi görece tedaviye daha iyi tepki veren bir hastalık da olabilir. Eğer çocuk özellikle de ilk gelişim aşamalarında zihinsel hastalığı olan bir ebeveyn tarafından büyütülmüşse bu onda kimi negatif etkiler bırakacaktır. Örneğin; tedavi edilmemiş bir depresyon hastası enerji düşüklüğü, umutsuzluk vb. semptomları yüzünden çocuğuyla yeterince vakit geçiremeyebilir, onun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını ihmal edebilir veya tüm negatif enerjisini çocuğa yansıtarak, onu sorumlu veya suçlu hissettirebilir.
3. Aile içinde bir narsist veya başka bir duygusal manipülatör varsa:
Aile içerisinde bir narsist veya başka tür bir manipülatörün olduğu durumlarda, çocuklardan birinin veya birkaçının bir kendini savunma mekanizması olarak, eş bağımlı özellikleri benimsemesi mümkündür. Bir duygusal manipülatörün empati yoksunluğu ve ben-merkezciliği; kendi çocuklarını bile ayrı birer birey olarak değil de kendinin uzantısı olarak görmesine neden olur. Bu tip aile yapılarında çocuklar narsistin istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için vardırlar. Kendi istekleri her zaman geri plandadır. Onlar narsistin kafasındaki ideal aile yapısına uymaya zorlanan, mükemmele oynayan, başaramadıklarında da duygusal anlamda şiddet gören çocuklardır. Kendileri olmaya izinleri olmadığı gibi, sürekli ailenin imajını korumakla da yükümlüdürler. “Komşular ne der, yabancılar ne der?” gibi korkuları vardır. Bu nedenle sürekli bir mükemmellik maskesi takmaya zorlanırlar ve her durumda iyi, sevimli, nazik, ılımlı, uyumlu olmaya çalışırlar.
Elbette bir duygusal manipülatör tarafından yetiştirilen her çocuk bir eş bağımlı olmaz. Kimi çocuklar manipülatörün yolunu benimserler, kimi çocuklar ise başka başka savunma mekanizmaları geliştirirler. Bazı çocuklar ise bu toksik aile ortamında hayatta kalmak için eş bağımlılık özellikleri göstermeye başlarlar.
4. Aşırı otoriter veya kapalı bir aile sistemi varsa:
Aşırı otoriter veya kapalı aile yapılarında çocukların kendi başlarına otantik bir birey olarak büyüme ihtimalleri çok zordur. Çocuklar ya otoriter aile üyelerinin kendilerine koydukları sıkı kurallara göre “yönetilirler” ya da kapalı aile veya toplum özelliklerine uyum sağlamaya çalışırlar. Burada kapalı aile veya toplumdan kasıt; aşırı dindar veya muhafazakâr, aşırı sağcı veya solcu vb. gibi yorumlanabilir. Ne yöne olursa olsun, aşırı uçlarda konumlanan aileler ve toplumlarda, çocuklar belli başlı katı kurallara uymak zorundadırlar ve kendileri olmalarına izin verilmez. Bu nedenle de çocuğun kendi benliği gerektiği özgürlüğe ve özgünlüğe kavuşamaz, kurallar altında sıkışan çocuk kendinden vazgeçerek aile veya toplumun istediği gibi biri olmaya gayret eder. Buna rağmen ne kadar uğraşırsa uğraşsın, çoğu zaman başaramaz da. Bu tarz ailelerin standartları o kadar yüksek olabilir ki, çocuğa her daim “Yeterince iyi değilsin.”, “Yeterince değerli değilsin.” alt mesajı verilmiş olur.
Ayrıca aşırı otoriter ailelerde de narsistik ailelerde de çocukların sınırlarına değer verilmez, yetişkin ve çocuk arasında belirsiz sınırlar vardır. “O nasıl olsa bir çocuk.” denilerek çocuğun mahremiyetine saygı gösterilmez, hatta kimi durumlarda alaya alınır. Bu sebepledir ki bu çocuklar yetişkinliklerine adım attıklarında da özellikle ikili ilişkilerinde kendi sınırlarını bilmeyen veya koruyamayan bireyler haline gelirler ve bu nedenle de manipülasyonlara son derece açık olurlar.
5. İhmalkâr bir aile sistemi varsa:
Bazı durumlarda ailede bir bağımlı, bir narsist, bir hasta veya yaşlı vs. bulunmayabilir. Aile yapısı çok otoriter veya çok sıkı da olmayabilir. Çocukların yeme-içme, barınma, eğitim gibi ihtiyaçları kusursuz bir şekilde karşılanabilir. Görünürde aile sisteminde herhangi bir problem varmış gibi durmaz veya aile dışardan bakan herkes tarafından örnek gösterilen bir aile de olabilir.
Buna rağmen çocuklar yine de yetersiz, değersiz hissedip, içlerinde kronik bir öfke taşıyıp, başkalarını memnun etmek için kendilerini heba edebilirler. Çünkü her ne kadar çocuğun fiziksel ihtiyaçları karşılanıyor olsa da, duygusal ihtiyaçları görmezden geliniyor olabilir.
Bazı ailelerde de ebeveynler alkolik vs. olmasalar da örneğin işkolik olabilirler. İçlerindeki duygusal boşluğu kimyasallarla değil de toplum tarafından daha kabul görülür bir bağımlılık çeşidi olan aşırı çalışma benzeri bir bağımlılıkla doldurmaya çalışabilirler. Sürekli olarak aşırı meşgul veya aşırı yorgun olan bu ebeveynler çocuklarına gereken zamanı vermezler.
Bu tip ailelerde aile içinde düzgün bir hiyerarşi eksikliği vardır ve çocuk-yetişkin rolleri tersine dönebilir. Yani çocuğa sevgi ve rehberlik vermesi gereken aile görevini yapamaz ve bunun yerine çocuğun kendilerinin sevgi, saygı vb. ihtiyaçlarını karşılaması beklenir. Narsistik ailedekine benzer şekilde çocuklar ailenin imajı ve ebeveynlerin kendilerini iyi hissetmesi için kullanılırlar.
Duygusal ihmal tabi ki hem bağımlı ailelerde, hem narsistik ailelerde, hem yardıma muhtaç birinin olduğu ailelerde görülen bir şeydir ancak kimi durumlarda ailede alkolizm vb. gibi aşırı bir ek sorun olmaz. Bu durum çocuk için çok daha kafa karıştırıcı olmaktadır. Çünkü duygusal ihmal yapısı gereği görünmezdir ve bu nedenle de son derece sinsidir.
Duygusal açıdan ihmal edilen çocuklar başlarına kötü bir olay geldiği için acı çekmezler, hak ettikleri ve ihtiyaç duydukları sevgi, ilgi, rehberlik olmadığı için acı çekerler. Sorun şu ki; en başta neyin eksikliğini çektiklerini bilmedikleri için de kendilerini bir türlü çevrelerine uyum sağlayamamış, bu dünyada yeri olmayan, “diğerleri gibi” olamayan sorunlu, suçlu, kötü insanlar olarak addedebilirler.
Duygusal açıdan ihmalkâr ailelerde çocuk ve yetişkin arasında duygusal bağ pek yoktur. Ebeveynler dışarıdan sevgi dolu görünebilirler ancak genellikle çocukla çok yüzeysel bir bağ kurarlar. Aynı şekilde düzgün bir iletişim de kurulmaz. Aile içi sorunlar dışarı yansıtılmaz, tabiri caizse kol kırılır, yen içinde kalır. Hatta sorunlar aile içinde bile neredeyse hiç tartışılmaz, açık bir şekilde ortaya konmaz. Bunun yerine ortada bir sorun olduğu reddedilir, inkâr edilir veya var olan problemler minimize edilir.
Bu ebeveynlerin de büyük ihtimalle kendi çocukluklarında duygusal açıdan ihmal edildikleri söylenebilir.
Dikkat ederseniz, tüm bu ailelerin en büyük ortak özelliğinin, çocuğun o veya bu sebepten istismar ve ihmal edilmesi olduğunu görebilirsiniz.
Bu çocukların zihnine şu alt metinler işlenmektedir:
***Aile içindeki sorunlar hakkında konuşma!
***Kendi problemlerin hakkında konuşma, güçlü ol!
***Duyguları ifade etmen yasak, duygular zayıflıktır!
***İyi, kibar, nazik, uyumlu ol. Bu imajımız için gerekli!
***Çalış, çalış, çalış! Mükemmeli ara!
***Kendin olmana gerek yok, benim istediğim kişi olsan yeter. Yoksa sevgi ve şefkat göremezsin!
Sonuç olarak her çocuğun koşulsuz bir şekilde sevilmeye, duygularını ve görüşlerini ifade edebilmeye, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kendisine yol gösterilmesine ihtiyacı vardır. Bunun sağlanamadığı ailelerde, çocuklar derinden yaralanabilirler. Kendilerini dünyada hiçbir yere sığamayan, sadece başkalarının istek ve ihtiyaçlarını karşılayabildikleri ölçüde işe yarar hisseden, kendi benliklerinden feragat etmiş bireyler olarak hayatlarını sürdürebilirler.
Eğer kendinizde eş bağımlılık özellikleri görüyorsanız, büyük ihtimalle ebeveynleriniz veya size bakmakla yükümlü diğer kişiler tarafından zamanında yeterince gerçek sevgi, ilgi, rehberlik görmemişsinizdir. Bunun sizin suçunuz olmadığını, kendinizi eksik veya yanlış hissetmeniz gerekmediğini bilmelisiniz. Eş bağımlılık acı vericidir ancak bir kere kendinizdeki ve ailenizdeki yerleşmiş toksik ağı görebildiğinizde her şey yavaş yavaş çözülmeye başlar.
Maddi destek olmak isterseniz aşağıdaki linkten yardımcı olabilirsiniz.
https://www.patreon.com/narsistsiz/membership
Yazılara https://medium.com/@narsistsiz adresinden de ulaşabilirsiniz:
Kaynakça:
Good Therapy. “Codependency”. Erişim 21 Kasım, 2019. https://www.goodtherapy.org/learn-about-therapy/issues/codependency#:~:text=Codependency%20is%20usually%20rooted%20in,are%20not%20worth%20attending%20to.
Psychcentral, Sharon Martin. “The Link Between Childhood Emotional Neglect and Codependency”. Erişim 28 Aralık, 2017. https://blogs.psychcentral.com/imperfect/2017/12/the-link-between-childhood-emotional-neglect-and-codependency/.
Konuyla ilgili diğer yazılarım: