Narsistik İlişkilerde Bilişsel Çelişki
Bir önceki yazımda “bilişsel çelişki” ve “Stockholm sendromu” nun, insanların duygusal istismara uğradıkları ilişkilerini sonlandıramamasının en önemli nedenleri olduğundan bahsetmiştim. Bu yazımda bilişsel çelişki kavramından ve narsistik ilişkilerdeki yerinden bahsedeceğim. Stockholm sendromunu ise bir sonraki yazıya bırakacağım.
Öncelikle bilişsel çelişkiyi (cognitive dissonance) tanımlayalım. Bilişsel çelişki; insanların var olan bilgileri veya inançlarıyla çelişen yeni bir bilgi veya inançla karşılaştıklarında ortaya çıkar. Bu çelişkili bilgi ve inanışlar, insanlarda yoğun strese, aşırı bir rahatsızlığa ve kafa karışıklığına neden olabilir. Bu nedenle bilişsel çelişkide kalan insanlar streslerini azaltmaya ve bilgilerden birini ekarte etmeye çalışırlar. Yeni ulaşılan bilgi; çok daha deneysel, mantıklı veya gerçekçi bile olsa, psikolojik olarak acı verici ve stres kaynağı bir bilgiyse, insanlar inkâr yolunu seçerek eski temel inançlarına tutunmaya devam edebilir ve var olan inançları lehine bahaneler üretmeye başlayabilirler.
Bilişsel çelişki kavramını ortaya atan Leon Festinger, “Kehanet Gerçekleşmediğinde” isimli gerçek hayattan esinlenilmiş kitabında, bir dinsel grubu ele alır. Bu grup, dünyanın sonunun 21 Aralık 1954 yılının gece yarısında geleceğine ve sadece gerçek inananların (yani kendilerinin) uçan daireler tarafından kurtarılacağına inanmaktadır. Ancak söz konusu tarih ve saat geldiğinde dünyada hiçbir değişikliğin olmadığını gören tarikat üyeleri, ciddi bir şaşkınlık yaşarlar. Önce çeşitli bahaneler üretmeye çalışırlar ve saatlerinin yanlış olduğunu düşünürler. Ancak saatler geçse de dünya yerli yerinde durmaya devam eder. Dolayısıyla tarikatın inançları ve gerçekler bir uyumsuzluk içine düşer ve bu durum ciddi bir kaygı yaratır.
Bunun sonucunda tarikat üyelerinin önünde iki seçenek kalır. Ya liderlerinin kendilerini kandırdığını ve dolandırıldıklarını kabul edeceklerdir. Ya da eski inanışlarını destekleyecek bir bahane bulmaları gerekecektir. Tarikat üyeleri ikinci seçeneği tercih eder. Liderleri onlara, dünyanın sonunun gelmemesinin, daha fazla insana ulaşabilmeleri için verilen ikinci bir şans olduğunu söyler ve tarikat üyelerinin büyük bir kısmı bu inanışla beraber rahatlar ve sonrasında daha fazla insana ulaşmaya ve tarikatlarını büyütmeye devam ederler.
Buradan yola çıkarak, bilişsel çelişkiyi yaşadığımız stresi azaltmak için bir nevi kendi kendimize yalan söylemek olarak da düşünebiliriz. Ancak buradaki esas sorun, söylediğimiz yalana gerçekten de inanıyor oluşumuzdur.
Peki, narsistik ilişkilerde bilişsel çelişki nasıl ortaya çıkar?
Bir narsist ilişkinin başında kendini size sevecen, iyi niyetli ve olgun biri olarak tanıtabilir. Sizi başarılı bir şekilde analiz edip, bir ilişkiden ne istediğinizi anlayıp bu doğrultuda hareket edebilir. Sizi çok sevdiğine inandırabilir ve kısa bir zaman içerisinde güveninizi kazanabilir. Tüm bu süreç sonunda, narsiste dair temel inanışınız oluşacaktır: “O, beni çok seviyor ve güvenilir biri.”
Oysa zaman ilerledikçe işler değişmeye ve narsistin maskesi çatlamaya başlar. Önce yavaş yavaş başlayan duygusal istismar, bir noktadan sonra inkâr edilemez boyutlara ulaşabilir. Artık önceki inanışınızla çelişen yeni bir durumla karşı karşıya kalırsınız: “O, beni bilerek ve isteyerek incitiyor.”
Bu durumda elimizde birbiriyle çelişen iki bilgi vardır ve bunlardan sadece bir tanesi gerçek olabilir. Ancak bu örnekte gerçek olan bilgi, aynı zamanda acı vericidir de. Eğer bu acıyla baş etmeye hazır değilsek, yaşadığımız bilişsel çelişkiyi azaltmak için aşağıdaki yollara başvurabiliriz:
1- İnkâr ve kaçınma
Öncelikle, stres seviyemizi azaltmak için tam anlamıyla bir inkâr yoluna gidebiliriz. Yaşanan bütün kötü olayları hızlıca zihnimizden silmeye ve hiç yaşanmamışlar gibi davranmaya çalışabiliriz. Narsist bize kırıcı bir şey söylediğinde, anında “Aslında öyle demek istemedi, sadece kendini yanlış cümlelerle ifade etti.” veya “Beni aslında çok seviyor, sadece nasıl göstereceğini bilemiyor.” gibi düşüncelerle stresimizi azaltmaya çalışabiliriz.
Çevremizdekilere, beraber olduğumuz insanın sadece en iyi özelliklerini anlatıp, bizi ne kadar sevdiğini gösteren örnekler verip yaşanan bütün istismarı onlardan gizleyebiliriz. Belki yakınlarımızda olaylara bizden daha rasyonel bakabilen, daha tecrübeli ve görmüş geçirmiş bir arkadaşımız vardır. Bu kişi biz gizlesek de bir sorun olduğunu fark edip, bizi uyarmaya çalışabilir. Bu gibi durumlarda da yine inkâr yolunu seçip bu arkadaşımızla görüşmekten kaçınabiliriz veya bir bahaneyle tamamen iletişimi kesebiliriz. Hatta bazen ona karşı istismarcıyı savunabiliriz.
2- Gerçekleri saptırma
Eğer yaşananlar bizim için inkâr edemeyeceğimiz bir noktaya geldiyse ve artık gerçeğin biraz olsun farkındaysak, bu sefer de gerçekleri saptırma yoluna gidebiliriz. Bu noktada bilinçaltımız gerçekleri saptırıp, yalanları rasyonalize etmeye başlar. Gerçekleri saptırma, bir nevi kendi egomuzun bize kurduğu bir tuzaktır ve kendimizi aşağıdaki gibi cümleler kurarken yakalayabiliriz:
“Kim kendisini incitmek isteyen biriyle beraber olur ki, demek ki beni incitmeye çalışmıyor, demek ki sorun başka bir şey.”
“Herkes tarafından oldukça başarılı ve zeki bir insan olarak bilinirim, nasıl bir insan beni bu kadar kolay manipüle edebilir ki, demek ki ortada bir manipülasyon yok.”
3- Gerçekleri küçümseme
Gerçekleri saptırmayı bırakıp, daha net bir şekilde görmeye başlarsak da bu sefer yaşananları minimize etme, yani küçümseme yoluna gidebiliriz. Kendimizi sıklıkla şu cümleyi söylerken bulabiliriz: “O kadar da kötü değil!”
Bu cümleyi sık sık kurmaya başladıysanız, yüzleşmek istemediğiniz bir gerçekten kaçıyor olabilirsiniz.
4- Olayların önemini azaltma
Gerçekleri küçümsemeye benzer olarak, olayların önemini azaltmaya da başlayabiliriz. “Zaten çok da önemli bir mesele değildi, belki de ben olayları çok büyütüyorum, hem bütün ilişkilerde sorunlar vardır.” diye düşünebiliriz.
Eğer duygusal istismara uzun süre maruz bırakılırsanız, birçok noktada yalanlar ve gerçekler arasında bir seçim yapmanız gerekecektir. Eğer böyle bir ikilemde kaldığınızı fark ederseniz ve neye inanacağınızı bilemez duruma gelirseniz, sırf doğru olmasını çok istiyorsunuz diye pozitif olan şıkkı seçmekten kaçının. Gerçekler bazen çok can yakıcı olabilir. Ancak acıdan kaçınmayıp, acının üzerine gidebildiğimiz zaman iyileşmeye başlayabilir ve narsistik ilişkiden kurtulabiliriz.
Yazımı Debbie Macomber’in bir sözü ile bitirmek istiyorum: “Gerçek seni özgürleştirir. Gerçeği öğrenene kadar korkularının ve şüphelerinin esiri olacaksın.”
Maddi destek olmak isterseniz aşağıdaki linkten yardımcı olabilirsiniz.
https://www.patreon.com/narsistsiz/membership
Yazılara https://medium.com/@narsistsiz adresinden de ulaşabilirsiniz:
Kaynakça:
Psikoloji Okulu. “Bilişsel Çelişki Kuramı (Cognitive Dissonance)”. Erişim 25 Temmuz, 2018. http://psikolojiokulu.com/bilissel-celiski-kurami-cognitive-dissonance/.
Good Therapy. “Unreality Check: Cognitive Dissonance in Narcissistic Abuse”. Erişim 7 Ocak, 2014. https://www.goodtherapy.org/blog/unreality-check-cognitive-dissonance-in-narcissistic-abuse-1007144.